Şimdi oturmuşum şöyle bir düşünüyorum da, teknoloji dünyası ne hızlı dönüyor değil mi? Dün bir gelişme oluyor, bugün başka bir şey konuşuluyor. Özellikle oyun dünyası desen, her gün yeni bir haber, yeni bir güncelleme. Hele şu abonelik servisleri olayı yok mu, tam bir baş döndürücü!
Benim gibi teknolojiyle haşır neşir olan biri için bu değişimleri takip etmek hem zevkli hem de biraz yorucu olabiliyor. Hele benim gibi hem kodlama yapıp hem de şöyle arada bir oyunlara dalan biri için bu iki dünya arasındaki köprüler bazen çok ilginç yerlere çıkabiliyor. Mesela geçenlerde aklıma geldi, PlayStation Plus’ın oyun kataloğu ne durumda acaba diye bir bakayım dedim.
Biliyorsunuz, artık oyun almak yerine aylık aboneliklerle istediğimiz oyunu oynayabiliyoruz. Bu durum benim gibi hem farklı oyunları denemek isteyen hem de her oyuna ayrı para vermek istemeyenler için harika bir şey aslında. Tabi, bunun da kendi içinde bazı incelikleri var. Hangi oyunlar ne zaman geliyor, hangileri gidiyor, hangisi daha avantajlı gibi sorular kafayı kurcalıyor insanın. Neyse efendim, bu işlere dalmadan önce bir kahve alayım.
Bu abonelik servisleri meselesi gerçekten ilginç bir konu. Eskiden bir oyun almak istedin mi, gidip kutusunu alır, kasaya ödemeyi yapardın. Şimdi ise tek bir tuşa basıyorsun, oyun senin oluyor. Tabii bu durumun oyuncular için ne kadar iyi olduğu tartışılır ama geliştiriciler ve platform sahipleri için büyük bir gelir kapısı olduğu kesin. Hani düşünüyorum da, acaba bu durum oyunların kalitesini etkiliyor mu diye? Çünkü her ay belli sayıda oyunu servise eklemek zorundalar sonuçta.
PlayStation Plus’ın Game Catalog tarafı gerçekten heyecan verici. Eskiden kaçırdığım veya denemek istediğim ama cesaret edemediğim birçok oyunu burada bulabiliyorum. Mesela geçtiğimiz günlerde bir ara aklıma geldi, Red Dead Redemption 2 var mı diye baktım. Olmasa da canım sıkılmazdı ama olsaydı tadından yenmezdi. Bir de baktım ki, evet, listede varmış! Hemen indirip oynamaya başladım tabii.
Böyle durumlarda insan kendi oyun zevkini de sorguluyor. Ben aslında biraz eski kafalıyım galiba. Yani yeni çıkan her oyunu hemen deneyenlerden değilim. Daha çok hikayesi derin, oynanışı tatmin edici oyunları seviyorum. O yüzden bu tür kataloglar benim için biçilmiş kaftan. Hem farklı türleri deneme şansım oluyor hem de zamanında fırsat bulamadığım oyunları oynayabiliyorum.
Bu arada, bu kataloglara oyunların eklenme ve çıkma durumları da ayrı bir olay. Bazen bir oyunun ne zaman gideceğini bilmediğin için apar topar indirip oynamak zorunda kalıyorsun. Hani zamanım yok diyemiyorsun, çünkü bir daha ne zaman oynarsın belli değil. Bu durum biraz stresli olabiliyor ama ne yapalım, teknolojinin cilveleri bunlar sanırım 🙂
Bu işin bir de diğer tarafı var tabii, Xbox Game Pass. Rekabet iyidir her zaman, oyuncular için de iyi oluyor bu durum. Farklı servisler, farklı oyunlar, farklı fiyatlandırmalar… İnsanın kafası karışıyor ama bir yandan da güzel. Ben ikisini de şöyle bir karşılaştırdım kafamda. PlayStation Plus’ın kataloğu daha çok tanıdık yüzleri barındırırken, Game Pass daha çok yeni ve bağımsız yapımlara odaklanıyor gibi geldi bana. Ama bu benim kendi gözlemim tabii, herkesin zevki farklıdır. Bu arada, daha detaylı bilgi için